Mahmud Celâleddin Bayar (16 Mayıs 1883, Umurbey, Gemlik, Bursa – 22 Ağustos 1986, İstanbul), Türk siyasetçi, devlet adamı ve Cumhurbaşkanı. Çağdaş Türkiye’nin siyasi yaşamının çeşitli dönemlerinde önemli roller oynamış olan Bayar, Meclis-i Mebusan üyesi, Cumhuriyet döneminde iktisat vekilli, Mustafa Kemal Atatürk’ün son başbakanı ve 1950-1960 arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü ve asker kökenli olmayan ilk cumhurbaşkanı olarak görev yapmıştır.
Hayatı
Gençliği
1883 yılında Bursa’nın Gemlik ilçesinin Umurbey köyünde doğdu. İlmiye sınıfına mensup bir fıkıh bilgini olan babası Abdullah Fehmi Efendi, 93 Harbi’nden sonra, bugün Bulgaristan sınırları içindeki Plevne şehrinden, Gemlik yakınlarındaki Umurbey köyüne göç etmişti, köydeki rüştiyede müdürlük ve bir ara Gemlik’te müftülük yapmıştı. Bayar, Abdullah Fehmi Efendi’nin üçüncü oğludur (ağabeyleri Behzat ve Asım).
İlk ve ortaöğrenimini babasının yanında gören Bayar’ın çocukluğu ve ilk gençlik dönemi ailesinin yerleştiği Bursa’da geçti. Gemlik mahkeme kalemi ve Reji İdaresi’nde stajyer memur olarak çalıştı. Bursa’da açılan Ziraat Bankası veznedarlığı sınavını kazandı. Bankada veznedar olarak çalışırken, Fransız papazlar yönetimindeki Collège Français de l’Assomption’da Fransızca kurslarına devam etti. İpekböcekçiliği eğitimi veren Darüllâlim-i Harir (İpek Meslek Okulu) kurslarını izledi. 1905 yılında Deutsche Orient Bank’ın imtihanını kazanarak, burada kısa zamanda imza sahibi oldu. 1903’te, İnegöl’ün yerlilerinden ve eşrafından Refet Bey’in kızı Reşide Bayar ile evlendi, bu evlilikten Refii (1904-1941), Turgut (1911-1983), Nilüfer Gürsoy (1921-) adlarında üç çocuğu olmuştur.
Siyasi kariyeri
Bu yıllarda özellikle dayısının etkisiyle siyasetle ilgilenmeye başladı. 1907’de İttihat ve Terakki’nin Bursa’daki gizli kolu olan “Küme” adlı örgüte girdi. II. Meşrutiyet’in ilanından (1908) sonra, İttihat ve Terakki’yi Anadolu’da örgütlendirme politikası çerçevesinde Bursa’da bir şube açıldı, bu cemiyetin Bursa şubesinin önce rehber muavini, sonra da rehberi oldu. 31 Mart Olayı (1909) başlayınca Hareket Ordusu’na katılmak üzere, Bursalı İttihatçılardan bir gönüllü birliği oluşturdu. Mudanya’ya kadar gittiyse de, ayaklanma bastırıldığından İstanbul’a gitmesine gerek kalmadı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin fırka (parti) konumunu alması üzerine, Bursa sorumlu yazmanlığına (kâtib-i mesul) atandı.
Ardından aynı görevle 1911’de İzmir’e gönderildi. Orada İttihat ve Terakki poltikalarının başlıca uygulayıcılarından oldu. Partinin propaganda ve örgütlenme çalışmalarını yürüttü; “Halka Doğru” cemiyetini kurdu, parti görüşlerini yansıtan yine aynı adlı bir dergi çıkardı, bu dergide Turgut Alp takma adıyla yazılar yazdı. “Milli İktisat” politikasının uygulamaya geçirilmesi için çalıştı. Yörenin ekonomisine egemen olan gayrimüslim azınlıkların yanı sıra Türk halkının da ekonomik etkinliğinin artırılması çabalarına girişti. Partisinin öncülüğünde, İzmir Kız Lisesi’nin açılmasına önayak oldu (1912). Basmahane’de Şimendifer Meslek Okulu’nun açılmasına yardım etti. Kooperatifçiliği yaygınlaştırmaya çalıştı. İzmir’de bir Milli Kütüphane kurdurdu.
Celal Bayar’ın, spor yapan Altaylı gençleri İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katmak için gösterdiği çabanının sonucunda 1914 yılının 16 Ocak tarihinde Altay fiilen kuruldu. Celal Bayar, o dönem Şark İdadisi’nde faaliyet gösteren Altay’ın kuruluşu için para yardımında da bulunarak Altay’ın güçlenmesini sağladı.
Kurtuluş Savaşı
I. Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilgisiyle son bulup İttihat ve Terakki iktidardan uzaklaştırılıp, bu partinin yöneticilerine karşı soruşturma ve suçlamalar başlayınca, savaş suçlusu olarak İzmir Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yargılandı ve aklandı.
Mütareke döneminde İzmir Redd-i İlhak Cemiyeti ve İzmir Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyeti’nin kuruluşuna katıldı (1918). İstanbul’da İtilafçı hükümetler işbaşına geçtiğinde, adı bir kez daha tutuklanacaklar listesine girince ve İzmir’in işgali tehlikesi belirince, arkadaşı jandarma yüzbaşısı Sarı Edip Efe ile birlikte İzmir’den kaçıp dağlara çekildi, Gökçen Efe’ye sığındı. Galip Hoca takma adıyla, zeybek ve köy hocası kılığında köy köy dolaşarak işgale karşı propaganda yaptı. İzmir’in işgalinden sonra, Söke yöresindeki ulusal direnişçilerle işbirliği yaptı. Direnişçiler safında Yunan işgaline karşı Aydın’ın geri alınması mücadelesine katıldı. Denizli cephesinde Demirci Mehmet Efe’ye danışman oldu. Balıkesir Kongresi kararıyla Akhisar cephesi alay komutanlığına getirildi.
Köylü kıyafetinde, eşeklerle odun kömürü satın almak için köy köy dolaşan Celal Bayar, Akhisarlılara önderlik yapabilecek kabiliyette olan kişilerle irtibat kurmuştur. Özellikle kendi bölgelerinde nüfuz sahibi olan Kömürcü Köyü’nden Uşşaki şeyhi Sadık (Erenbaş) Efendi, Arabacıbozköy’den Kadiri şeyhi İbrahim (Yılmaz) Efendi ve Beyoba Köyü’nden Ziya Bey ile çok sıkı bir diyalog kurmuştur. Hemen hemen Akhisar’ın bütün köylerini dolaşan Celal Bayar, halkı örgütlemiş ve milli bilincin oluşmasında gereken her şeyi yapmıştır.
1920’de Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na Saruhan Sancağı (Manisa) mebusu seçildi. Meclis’te Kuva-yı Milliye’yi öven ve Saray’ın Kurtuluş Savaşı konusundaki ilgisizliğini yeren konuşmalar yaptı. İstanbul işgal edilince (16 Mart 1920) gizlice Bursa’ya geçti. Ankara’ya geçmeyi planlarken isyancı Anzavur kuvvetleri Bursa’ya doğru harekete geçince, Mustafa Kemal Paşa Celal Bayar’dan bir süre Bursa’da kalarak buradaki Kuva-yı Milliye örgütüyle işbirliği yapmasını istedi. Bu görevi nedeniyle, Ankara’da 23 Nisan 1920’de toplanan TBMM’nin açılış toplantısında hazır bulunamadı. 8 Mayıs 1920’de Ankara’ya geçerek, I. dönem TBMM’ye Bursa mebusu olarak katıldı.Meclis’te eski İttihatçılarla işbirliği yapmayarak Mustafa Kemal Paşa’nın yakın çevresine girdi. İktisat encümeni rapotörlüğü yaptı, 1920’de bir ara iktisat vekilliğine vekâlet etti. Çerkez Ethem ile TBMM arasında arabuluculuk yapmakla görevlendirilen kurula üye seçildi, Ethem ile görüşmeler yaptı. Mustafa Kemal Paşa’nın direktifleriyle Yeşil Ordu ve resmî Türkiye Komünist Fırkası’nın yöneticileri arasında yer aldı.
1921-1922 yılları arasında iktisat vekili olarak görev yaptı. 1922’de Lozan Konferansı’na gönderilen ilk kurula danışman olarak katıldı. Aynı yıl bir süre hariciye vekilliğine vekâlet etti. 1923 seçimlerinde, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk grubu adayı olarak 2. TBMM’ye İzmir Milletvekili olarak girdi. Türk Kurtuluş Savaşı’nda göstermiş olduğu üstün hizmetler dolayısıyla Kırmızı-Yeşil şeritli İstiklâl Madalyası ile taltif edildi.
Tek Parti Dönemi
Cumhuriyet’in ilanından sonra, Mart 1924’te Mübadele, İmar ve İskân vekilliğine atandı. Temmuz 1924’te bu görevden istifa etti. Aynı yıl Mustafa Kemal tarafından yeni bir ulusal banka kurmakla görevlendirildi. 26 Ağustos 1924’te ulusal ekonomi politikasının temel taşlarından olan ve Türkiye’nin ekonomik yaşamında belirleyici bir rol oynayan Türkiye İş Bankası’nı kurdu ve 1932’ye değin genel müdürlüğüne yaptı.
Hükümetin etkin desteğinden yararlanan İş Bankası hızlı bir gelişme gösterdi. Bayar bu dönemde Mustafa Kemal’in yakın çevresinde bulunmasının sonucu olarak rejimin ekonomi politikasının belirlenmesinde etkili oldu. Aşarın kaldırıldığı, toprak dağıtımına gidildiği, Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun çıkarıldığı, demiryolu yapımının hızlandırıldığı ve T.C. Merkez Bankası’nın kurulduğu bu dönemde, ekonomi politikasının temel özelliği devlet desteğiyle bir tür kapitalizm yaratma kaygısıydı. 1929 Büyük Bunalımı’nın etkileri, “liberal” denen bu politikanın yerini devletçiliğe bırakmasına yol açtı.
1932’de iktisat vekilliğine getirilen ve 1937’ye değin bu görevde kalan Bayar, devletçiliğin de önde gelen uygulayıcılarından oldu. Ama “İş Bankası çevresi”nin baş temsilcisi olarak, daha katı bir devletçilikten yana olan İsmet Paşa çevresiyle tam olarak anlaştığı söylenemez. Bayar’ın devletçilik anlayışı, devletçiliği bir sistem olarak değil, ulusal kapitalist bir ekonominin yaratılmasında etkin bir yöntem olarak görmede odaklaşıyordu. Bayar’ın iktisat vekilliği döneminin ayırıcı özelliği, devletin ekonomiye düzenleyici müdahalelerinin artmasının yanı sıra, bizzat devlet eliyle sanayileşme girişiminin büyük boyutlara ulaşmasıydı. Bu amaçla 1. Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlandı. Sanayileşmenin yürütülmesi ve finansmanıyla görevli Sümerbank, Etibank gibi kuruluşlar oluşturuldu. Birçok alanda devlet tekeli getirildi. Sanayileşmeyi desteklemek amacıyla dış ilişkilerde korumacı bir siyaset izlendi, iç ticaret hadleri tarım aleyhine bozuldu. Birçok alanda millileştirmeye gidildi.
İsmet İnönü, bazı konularda Atatürk’le anlaşmazlığa düşerek başbakanlıktan istifa edince, Ekim 1937’de Bayar bu göreve getirildi. İnönü’nün istifası ve Bayar’ın başbakanlığa getirilmesi, aslında Atatürk’ün devletçilik anlayışı konusunda Bayar’dan yana ağırlık koyması olarak da yorumlanabilir. Ama yeni hükümet genel politikada köklü bir dönüşüm gerçekleştiremedi. Hükümetin bileşiminde de önemli bir değişiklik yapılmadı, ekonomi politikası değiştirilmedi. Bayar hükümeti döneminde devletçi yaklaşımı sürdüren Denizbank Kanunu çıkarıldı, birkaç devletleştirme yapıldıysa da bu alanda önemli bir girişim olmadı. Atatürk’ün ölümünden (10 Kasım 1938) sonra cumhurbaşkanı seçilen İnönü’nün yeniden başbakanlığa atadığı Bayar’ın bu görevi kısa sürdü, Ocak 1939’da istifa ederek başbakanlıktan ayrıldı.
Demokrat Parti
II. Dünya Savaşı yıllarında Bayar’ın siyasal etkinliği sınırlı kaldı, yeniden milletvekili seçildiyse de önemli bir göreve getirilmedi. 1943’ten sonra hükümete karşı ılımlı muhalif bir tutum takındı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) yönetimine karşı muhalefet, 1945 yılı Bütçe Kanunu’nun oylanması sırasında su yüzüne çıktı; 29 Mayıs 1945 günü, Şükrü Saraçoğlu Hükümetinin 1945 yılının yedi aylık bütçesi için yapılan oylamada Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan ve Emin Sazak’la birlikte bütçeye red oyu verdi, ardından, aynı gün içinde yapılan güven oylamasında hükümete güvensizlik oyu verenler arasında yer aldı. Parti içi muhalefet 7 Haziran 1945’te Bayar, Menderes, Koraltan ve Köprülü’nün CHP Meclis Grubu başkanlığına “Dörtlü Takrir” diye bilinen “Parti tüzüğü ve bazı kanunlarda tadilat” isteyen bir önerge vermesiyle iyice belirginleşti. Ülkede ve partide siyasal liberalleşme isteyen bu önerge, CHP grubunda, imza sahiplerinin dışındaki üyelerce oybirliğiyle reddedildi. Ardından, önce 21 Eylül 1945 günü CHP Divanı oybirliğiyle Dörtlü Takrir’i verenlerden Köprülü ve Menderes’i, kısa süre sonra da Koraltan’ı partiden ihraç etti. Bayar, Eylül 1945’te milletvekilliğinden, Aralık 1945’te de CHP’den istifa etti. 7 Ocak 1946’da bu üç arkadaşıyla birlikte Demokrat Parti’yi (DP) kurdu ve partinin genel başkanlığına seçildi.
Tek parti dönemindeki, özellikle II. Dünya Savaşı yıllarındaki sıkıntıların halkta yarattığı hoşnutsuzluk ve savaş ertesinde dünya çapındaki demokratik gelişme bağlamında kurulan, aynı zamanda tek parti üst kademesindeki (özellikle İnönü-Bayar çekişmesinde odaklaşan) iktidar mücadelesini ve (İnönü’nün saf devletçiliği ile Bayar’ın özel girişime yönelik devletçiliği gibi) farklı ekonomi politikası yaklaşımlarını yansıtan Demokrat Parti’nin programında siyasal demokratikleşme, bürokrasinin gücünün kırılması, devletçilik ilkesi korunmakla birlikte, özel girişimin özendirilmesi gibi temalar işleniyordu. Bayar partiyi tanıtmak için çıktığı gezilerde artık halkın iktidara gelmesi gerektiğinden, halk iradesinden söz ediyordu.
DP 1946 seçimlerinde CHP’ye karşı görece bir başarı elde ederek 62 milletvekili çıkardı. Bayar da İstanbul’dan milletvekili seçildi. 1946-1950 yılları arasında, ana muhalefet partisi lideri olarak eski partisi CHP’ye karşı zaman zaman sertleşen bir muhalefet yürüttü. DP’nin Ocak 1947’deki ilk kongresinde Bayar, Seçim Kanunu’nun değiştirilmesini, aynı kişinin hem cumhurbaşkanı hem parti başkanı olamamasını, antidemokratik yasaların kaldırılmasını istedi. Ama CHP’ye karşı muhalefetin dozu konusunda, DP içindeki ılımlılar arasında yer aldı. “Aşırılar” daha sonra partiden ayrılarak, Millet Partisi’ni kurdular. DP tek parti döneminin etkin laiklik politikasından hoşnutsuzluk duyan dinci çevrelerce desteklenmekle birlikte, Bayar’ın “Atatürkçü” kişiliği bu partinin laikliğe bağlılığı konusunda güvence olarak görülüyordu.
Cumhurbaşkanlığı
1950 seçimlerinde oyların yüzde 53’ünü alan DP büyük bir seçim başarısı elde ederek tek başına iktidara geldi. Cumhuriyet döneminde iktidarın ilk kez el değiştirdiği seçimlerden sonra Celal Bayar, 22 Mayıs 1950’de cumhurbaşkanı seçildi ve DP genel başkanlığından çekildi. 1954 ve 1957 seçimleri sonunda da yeniden cumhurbaşkanı oldu ve 27 Mayıs Darbesi’ne (1960) kadar bu görevde kaldı. Türkiye’nin üçüncü cumhurbaşkanı olan Bayar, Cumhuriyet’in asker kökenli olmayan ilk cumhurbaşkanıdır (Bayar görevden uzaklaştırıldıktan sonra da 29 yıl boyunca cumhurbaşkanlığı makamında asker kökenliler yer aldı.). DP genel başkanlığından ayrılmasına karşın, DP iktidarı döneminde DP politikalarının belirlenmesinde Adnan Menderes’le birlikte birinci derecede söz sahibi oldu. Partilerüstü bir görev anlayışı izlemedi, taşıdığı DP amblemli bastonda simgeleşen davranışlarıyla sürekli olarak DP’nin önderi olduğu görünümünü verdi. Seçimlerde etkin biçimde propaganda gezilerine katıldı. Bu nedenle muhalefet tarafından sık sık eleştirildi.
DP döneminde Batı blokuyla ilişkiler sıklaştırıldı, Türkiye Kore Savaşı’na ve NATO’ya katıldı. Bu temelde birçok dış gezi de yapan Bayar, 1954’te, ABD’ye resmi bir ziyarette bulunan ilk Türkiye Cumhurbaşkanı oldu. 1957 seçimleri öncesi, 20 Ekim 1957’de DP’nin İstanbul’daki mitingindeki konuşmasında “Türkiye’nin 30 yıl içinde bir “Küçük Amerika” olacağını” açıkladı.
On yıllık DP iktidarı döneminde Türk toplumu derin dönüşümler yaşadı. Özel girişimi özendiren enflasyonist bir ekonomi poltikası izlendi, ama devletin ekonomik ağırlığı azaltılmadı. Halkın siyasal katılımı arttı, siyasal üst kademenin yapısı değişti. Laiklik yönelimi terk edilmemekle birlikte, tek bir partinin etkin laiklik politikasından vazgeçildi. Ama 1950’lerin ikinci yarısında, ekonomik bunalımın da etkisiyle, DP gittikçe artan otoriter bir politika izledi, muhalefete karşı baskı uyguladı. Bu otoriter yönetimde Bayar’ın da belirleyici bir etkisi oldu.
27 Mayıs Darbesi
DP’nin artan baskısına karşı artan hoşnutsuzluktan yararlanan 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi DP iktidarını devirdi. Bayar, darbe sabahı Çankaya Köşkü’nde kendisini teslim almaya gelen subaylara karşı önce direnmeye çalıştı, sonra da ceketinin cebindeki tabancayı şakağına dayayarak intihar girişiminde bulundu. Ancak 77 yaşındaki Bayar’dan daha atik davranan askerler tabancayı elinden almayı başardılar. Bayar öbür DP yöneticileriyle birlikte tutuklandı, “vatana ihanet” ve “anayasayı ihlal” suçlamasıyla Yassıada’da, Yüksek Adalet Divanı’nda yargılandı. Yassıada’da tutuklu olduğu sırada, 25 Eylül 1960’ta, Düşükler Yassıada’da filmine tepki göstererek bel kemeriyle intihara teşebbüs etti ancak kurtarıldı. 15 Eylül 1961’de idama mahkûm edildi. Hüküm verildiği zaman 78 yaşında olan Bayar’ın cezası Milli Birlik Komitesi tarafından yaşam boyu hapse çevrildi ve Yassıada’dan Kayseri Cezaevi’ne nakledildi.
Hastalığının ilerlemesi üzerine, 14 Şubat 1962’de tedavi için Ankara’ya getirildi ve 5 gün sonra yeniden Kayseri’ye götürüldü. 1963 yılının ilk aylarında Celal Bayar’ın sağlık nedenleriyle Cumhurbaşkanı tarafından affı gündeme geldi. Bayar’ın cezası, sağlık nedenleriyle hükümet tarafından 6 aylık bir süre için ertelendi ve 22 Mart 1963’te tahliye edildi. 23 Mart’ta Kayseri’den Ankara’ya gelen Bayar’ı, büyük bir konvoy ve kalabalık karşıladı. Bu coşkulu karşılama tepkilere neden oldu, aleyhte gösteriler Adalet Partisi (AP) Binasının, Bayar’ın yerleştiği evin ve Yeni İstanbul gazetesi’nin taşlanmasına kadar gitti. AP’nin kapatılacağı endişesi ortaya çıktı. Bu gelişmelerden sonra 28 Mart’ta Bayar’ın cezasının ertelenmesi ile ilgili karar kaldırıldı. Bu tarihten itibaren 6 ay Ankara Hastanesi’nde gözetim altında kaldıktan sonra, sağlık durumunda herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen tekrar Kayseri Cezaevi’ne gönderildi (5 Ekim 1963).
Sağlık nedeniyle serbest bırakıldığı 8 Kasım 1964’e değin Kayseri Cezaevi’nde kaldı. 8 Temmuz 1966’da da hakkında verilen adli tıp raporuyla dönemin cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından, Anayasa’nın 97. maddesinde yazılı sebeplere dayanılarak affedildi. Adalet Partisi hükümetinin 8 Ağustos 1966’da çıkardığı yeni bir af yasasıyla, ömür boyu hapis cezasına çarptırılanlar da dahil olmak üzere eski DP’lilerin tümü özgürlüklerine kavuştular.
Sonraki yıllar ve Vefatı
Bundan sonra, eski DP’lilerin siyasal haklarının geri verilmesi için çalıştı. 1968’de, kendisi gibi siyasal haklarını yitirmiş eski DP’lileri haklarını geri alabilmeleri için bir araya getirmeyi amaçlayan “Bizim Ev” adlı bir kulüp kurdu. 14 Mayıs 1969’da siyasal hasmı İsmet İnönü ile tarihi buluşma gerçekleştirerek eski DP’lilerin siyasi haklarının geri almaları için gereken anayasa değişikliği konusunda CHP’nin desteğini sağladı. İnönü’nün yardımlarıyla Anayasa değişikliği TBMM’de onaylandı.
Ancak değişikliğin Cumhuriyet Senatosu’nda oylanmasından önce Türk Silahlı Kuvvetleri ve Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın tavır alması nedeniyle, iktidardaki Adalet Partisi’nin lideri Süleyman Demirel yaklaşan 1969 seçimleri öncesinde TSK ile gerginlik çıkmaması için Senato’daki oylamanın seçimlerden sonraya bırakılmasını istedi. AP’nin af konusundaki tutumu ile parlamentonun itibarını zedelediğini ileri süren Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy ve eski DP’li bakanlardan Samet Ağaoğlu’nun eşi AP Manisa Milletvekili Neriman Ağaoğlu, 31 Temmuz 1969 günü partilerinden ve milletvekilliklerinden istifa ettiler. Bu gelişme eski DP’lilerin AP’lilerle ihtilaflarının su yüzüne çıkması şeklinde yorumlandı.
Bununla birlikte seçimlerin ardından anayasa değişikliği Cumhuriyet Senatosu’nda görüşüldü ve 6 Kasım 1969’da kabul edildi. Ancak 14 Kasım 1969 günü Türkiye İşçi Partisi, kanun değişikliğinin usul yönünden iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Mahkeme başvuruyu haklı bularak, 16 Haziran 1970’de anayasa değişikliğini iptal etti. Bu iptal, kanunun Millet Meclisi’nde kabulü sırasında AP’li Meclis Başkanı Ferruh Bozbeyli’nin yaptığı hatanın sonucu olarak nitelendirildi, Bozbeyli’nin itirazına rağmen, bilerek usul hatası yaptığına dair iddialar sürdü. Siyasi affın bu şekilde Anayasa Mahkemesi’nce iptali, AP’nde parti içi bölünmelerin artmasına neden oldu. Bu süreçte AP’den istifa ve ihraç edilenler Aralık 1970’te Demokratik Parti’yi kurdular. Bayar, kurucuları arasında kızının da yer aldığı Demokratik Parti’yi destekledi. Bu partinin seçim kampanyalarına katıldı.
1973 seçimleriden sonra oluşan CHP-MSP Koalisyonu zamanında 2 Nisan 1974’te Meclis, eski DP’lilerin siyasi haklarının iadesini öngören kanun teklifini kabul etti. Ancak eski DP’lilerin siyasi partilere üye olabilmesi ve milletvekili seçilebilmeleri için siyasi partiler ve seçim kanunlarında da yapılması gereken değişiklikler vardı, bu değişiklikler aynı yılın aralık ayında gerçekleştirilebildi.
Cezaları bağışlanan Bayar, 1961 Anayasası’na göre, eski cumhurbaşkanı olarak, Cumhuriyet Senatosu’nun doğal üyesi sayılıyordu. AP’li senato başkanı Tekin Arıburun’un, Senato’ya katılması yolundaki çağrısını, doğal üyeliğe karşı olduğu savıyla geri çevirdi (28 Nisan 1974).
Affın gerçekleşmesinden sonra Demokratik Parti’lilerden büyükçe bir grubun AP’ye dönmesi üzerine, Bayar da 1975 Senato kısmi seçimlerinde yeniden Adalet Partisi’ni destekledi; Bursa’da yapılan AP mitinginde, Süleyman Demirel ile birlikte kürsüye çıkarak konuştu. Bu dönemde sağ siyasal güçler açısından birleştirici bir simge sayıldı. 12 Eylül Darbe yönetimini ve 1982 Anayasası’nı destekledi.
Uzunca süre yaşadığı konjestif kalp yetmezliği nedeniyle kaldırılığı İstanbul Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Merkezi’nde (bugün Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi) 22 Ağustos 1986’da 103 yaşında yaşamını kaybetti. Öldüğünde, dünyanın en yaşlı politikacısıydı. Cenazesi 28 Ağustos 1986’da Ankara’da yapılan 7.Cumhurbaşkanı Kenan Evrenin katıldığı devlet töreninden sonra, ertesi gün doğum yeri olan Umurbey’de toprağa verildi.
Anısı
1965 ile 1972 arasında Ben de Yazdım adıyla 8 cilt halinde anılarını yayımladı. 1969’da Başvekilim Adnan Menderes (derleyen İsmet Bozdağ) adlı bir kitabı yayımlanmıştır. 1961 ile 1964 arasında yaklaşık üç yıl kaldığı Kayseri Cezaevi’ndeki anıları Kayseri Cezaevi Günlüğü (hazırlayan Yücel A. Demirel) adıyla 1999 yılında kitaplaştırıldı.
Doğduğu ev, Yapı Kredi Bankası Genel Müdürü Kazım Taşkent’in katkılarıyla restore edilmiştir. 1992 yılında kurulan Manisa’daki Celal Bayar Üniversitesi’ne adı verilmiştir.
Kaynak:Wikipedia